DENEMEEDEBİYAT

Ayna

Ayna kırmak uğursuzluk getirir. Sen benim ruhumun aynasını kırdın. Kendimi göremiyorum artık. Dokunmak isteyenlerin ellerini kesiyorum. 

Ve sen buna rağmen tuttun o kırık parçaları. Ellerin kanadıkça, beraber ağladık. Güleceğimiz zamanların zemini bu, dedin. Geçecek, tüm kırıklıklarını içinden toplayıp atarsam, oraya yeni aynayı yerleştirebiliriz, dedin. Mücadeleciydin; kararlı ve sabırlı. Daha önce senin gibi birini tanımamıştım. Var olabilitesini dâhi düşünmemiştim esasen. Benim için çok yeni bir ışıktın. Önceleri gözlerimi kamaştırdığın için bakamadım sana. Sonra bakmak istemedim diğerleri gibidir nasılsa dedim. İçi açıldıkça karanlıklara sürükleyen, üzerine hep yıkıntıları bırakanlardan sandım seni. En farklı olanın sonu ‘herkese’ çıkıyordu: her seferinde, her denememde. Denemeyi bırakmıştım ben. Bedenimi yanan o limanda gömmüştüm. Yanan ateşte artık acımıyor içim, dedim. Tüm odalarım aydınlanmıştı. Herkesi çok net görebiliyordum. Hislerim büyülüydü: görüyordum, biliyordum. Sonra gerçek seni gördüm. Her tonunu; sesinin, renginin, saçlarının ve teninin, ruhunun her tonuna hayran kaldım. Sustum. Işığın, ışığımı besledi büyüttü, güneş bizi kıskandı. Sustum. Şefkatin, yıllarca hasret kaldığım anne sevgisini aştı, dokundu, hissettirdi. Söylemedim yine sustum. Seni susarak öyle sevdim ki hiçbir kitapta okunmadı, hiçbir filmde izlenmedi. Sustum. Susarak dünyayı içime çektim ve sana tüm mevsimleri getirdim. Çiçekleri, denizi, ağacın dallarından kopan yaprakları, kaçan bulutları yakaladım senin için. Senin için, benim için. İçi, içimi tamamlayacak tek kişi için sustum. Duyuluyor, büyüsü bozuluyor dedim. Ve sen buna rağmen gördün. Ve sen duydun. Çünkü sen işleyişimin temeliydin. Kırgınlıklarımı alıp götürdüğün gibi bütünleri yerleştirdin bana. Bana, beni yeniden sevdirdin ve seni sevmem için yeni nedenleri gösterdin. Önce kendin dedin, sonra ben. Ve şimdi biziz. Teşekkür ederim. Evrene tamamlanmayı yeniden öğrettin.

Çünkü sen, sıfıra bile değer katardın.